Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / “Haziran Günleri”nin Derinliği Meselesi

“Haziran Günleri”nin Derinliği Meselesi

on 9 Haziran 2013 - 02:02 Kategori: Devrimci Perspektif
9 Haziran, 2013

Sadece Türkiye’yi değil bütün dünyayı etkileyen içinde bulunduğumuz büyük uyanışa kimileri orta sınıf eylemi diyerek burun kıvırıyor. Hatta bu orta sınıf karakteri değiştirmek için (!) sendikaları göreve davet ediyor.

Birincisi; bu uyanış proleter bir hareket olmasa da hiç de bir orta sınıf reaksiyonu değil. Ayağa kalkan emekçi semtleri, varoşlardan gelen on binlerce genç, durumun böyle olmadığını göstermek için yeterli deliller. Hareketi belirli bir şablona oturtmaya çalışmak anlamsız, ama bir isim vermeye çalışacak olursak bunun adının bir gençlik hareketi olduğunu belirtmemiz gerekir. Yeni bir kuşağın politizasyonu ile karşı karşıyayız. Bu, bütün yaratıcılığı, canlılığı ve dinamizmi ile önümüzde duruyor. Hal böyle olunca eski kuşağın ölü bürokratlarının çöreklendiği sendikaları göreve çağırmak, sürecin hiç anlaşılmadığının başka bir kanıtı. Kesin olan bir şey var ki o da eski, köhnemiş kurumların aşılmış olduğudur. İşçi sınıfı bu sürecin içerisine daha çok girdikçe önünü açmak için kendisine başka yeni yollar bulacaktır.

Milyonlarca kişinin eylemlere katıldığı Haziran günlerinin esas motivasyonu, kuşkusuz AKP’den kurtulmak. Özellikle de ağzından küfür eksik olmayan T.Erdoğan da başlıbaşına büyük bir öfke nedeni. Eylemciler sokakları terk etmezken bir yandan da birbirlerine soruyorlar “ne olacak”, “bu iş nereye varacak”, “Tayyip’i durdurabilecek miyiz” diye. Gerçekten de bu sorular dolaylı da olsa bu hareketin sınırının ya da derinliğinin sorgulanması anlamına geliyor. Bu konuya dair bir perspektif geliştirmeye çalışalım.

Aslında büyük tepki çekerek eylemleri tetikleyen AKP politikalarını irdelersek eylemlerin mantıksal sonucunun nerelere uzandığını ya da başka bir deyişle eylemlerin potansiyel derinliğinin ne kadar olduğunu hesaplayabiliriz. Bunun için de olayların fitilini ateşleyen Gezi Parkı meselesini ele almamız yeterli olacaktır.

Gezi Parkı direnişi, özünde kentsel alanların sermaye lehine yeniden dönüşümüne verilen bir tepki olarak başladı ve AKP politikalarıyla özdeşleşen her şeye verilen bir tepki olarak yayıldı. Park yok edilecek, yerine AVM’ler rezidanslar yapılacak… Yurttaşı müşteri olarak gören, zengini daha zengin yoksulu daha yoksul yapan, azgın piyasacı AKP’nin tüm siyasal pratiğinin aynası son Gezi Parkı saldırısı aslında emperyalist kapitalizmin neoliberal programının uygulanmasından başka birşey değil. Kentsel alanlar ve doğa, sermaye lehine talan edilecek, yoksul halk kent merkezlerinden kenarın kenarına sürülecek… Yani bu oyunda saldırgan neoliberalizm başrollerde bulunuyor. Durum böyle olunca başlangıçta çevre duyarlılığı doğrudan doğruya AKP’nin sebeb-i varlığıyla ve emperyalist kapitalizmin temel yönelimleriyle çatışma içerisine giriyor.

Bunun dışında AKP’nin Gezi Parkı yerine yapmaya çalıştığı Topçu Kışlası, hükümetin İslamcı duyarlılığını ifade ediyor. Bilindiği gibi bu kışla en dinci Osmanlı padişahı Abdülhamid ile özdeşleşiyordu. Yine  üçüncü boğaz köprüsüne Alevi kırımcısı Yavuz’un isminin verilmesi epey manidar. Bütün bunlar ılımlı İslamcı AKP’nin refleskleri iken ılımlı İslamcılığın emperyalist kapitalizmin Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler vb eliyle sahneye sürüldüğünü akılda tutmak gerekiyor.

Bunun dışında bir husus daha var olayları başlatan Gezi Parkı mücadelesinde. Bu da eylemlerle direnişle mücaleyle özdeşleşen Taksim Meydanı’nın yok edilmesidir. Aynı durum, Bahreyn’de eylemlerin kalbi olan İnci Meydanı’nın başına gelmişti.  Wall Street’i İşgal Et eylemlerin Tahrir Meydanı’nda İnci Meydanı’ndan Madrid’deki Del Sol Meydanı’na kadar Taksim ruhu bütün dünyada dolaşımda. Emperyalist kapitalizm ve onun Türkiye’deki sopası AKP’yi asıl tedirgin eden de bu değil mi?

Özetle, bütün Türkiye’yi ayağa kaldıran, adeta toplumsal bir uyanışa sevk eden Gezi Parkı eylemlerinin mantıksal sonucu, AKP’nin yıkılması hedefini fazla fazla geride bırakmaktadır. Bunu kitlelere göstermek, hedefi emperyalist kapitalist sistemin küresel eğilimleri olduğunu anlatmak bugünün özel görevidir. Sekterlere gelince onlar hiçbir şeye yaramadıklarını gösteriyorlar. Fazla üstünde durmaya gerek yok.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı