Sosyalizm Kazanacak!
/ Çağın Erdinç / Faşizm ve Emperyalizmin Kıskacında Ukrayna – Çağın Erdinç

Faşizm ve Emperyalizmin Kıskacında Ukrayna – Çağın Erdinç

on 2 Mart 2014 - 16:54 Kategori: Çağın Erdinç, Devrimci Perspektif, Dünyadan
2 Mart, 2014

Ukrayna’da devlet başkanı Viktor Yanukoviç ülkeden kaçarken, Kırım’da Ukrayna’nın bölünmesi için düğmeye basıldı. Şimdilerde savaş tamtamları çalınıyor. Yaşananları anlamak için Ukrayna’nın tarihini kısaca incelemek yararlı olacaktır.

Ukrayna, uzun süre, Lehistan, Osmanlı Devleti ve Rusya arasında paylaşım alanı oldu. Ukrayna halkı yüzyıllar boyunca, bölgeye hakim olmaya çalışan imparatorlukların arasında, savaş, açlık ve yoksullukla mücadele etti. Ta ki 1917 Ekim Devrimi’ne kadar… Ekim Devrimi’nden sonra, Aralık 1917’de, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan edildi; fakat burjuvazi’nin S.S.C.B’de başlattığı karşı-devrim hamlesi, Ukrayna’da da etkili oldu. Ukrayna halkı, büyük fedakarlıklarla, emperyalizmin karşı-devrim hamlesini,  1921’de yenilgiye uğratmayı başardı. Sovyet yönetiminde Ukrayna dili ve kültürü yeniden doğuş yaşadı. Ezilen ulusların kendilerini ifade etmeleri yönündeki bu politika halkların kardeşliğinin de nasıl sağlanacağını gösteriyordu. Bu dönemde Rusça ya da Ukraynaca konuşan emekçiler arasında herhangi bir gerilim bulunmuyordu. Ukrayna’daki yeni sovyet idaresi, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, kadın hakları, barınma ve diğer yaşam standartları konularında önemli atılımlar sağladı. Bu dönem, aynı zamanda Ukrayna’da sanat ve edebiyatın rönesans yıllarıydı.

Ukrayna’nın yeraltı kaynaklarının zenginliği, iklimin çok çeşitli olmasına bağlı yetişen farklı tarım ürünleri ve bu ürünlerin taşınmasını sağlayan 22.000 km’lik demiryolu ağı, Ukrayna halklarına büyük katkı sağlasa da iç savaş koşullarında iyice yıpranan halk, Stalinizmin karşı-devriminden sonra, Ekim Devrimi’nden önceki sıkıntılı günleri yeniden yaşamaya başladı. Öncelikle Ukrayna Komünist Partisi’nin eski Bolşevik kadrolarında “milliyetçi sapma” suçlamasıyla temizlik başladı. Rus şovenizminin saldırganlığı altında 1930’lar tam bir kabusa dönüştü. Ukraynalı düşünür ve sanatçılar, susturulup bastırıldı, yok edildi; tüm Rusya’daki devlet terörü Ukrayna’da da tam gaz uygulandı.

1932 ve 33’te Stalinizm’in tarımda zorla kollektifleştirme politikaları sonucunda yaşanan büyük tahıl kıtlığı en çok Ukrayna’yı vurdu. 18 farklı ulusun yaşadığı Ukrayna’da söz konusu kıtlık sonucunda bazı kaynaklara göre 6 milyon, bazı kaynaklara göre ise 10 milyon insanın öldüğü belirtiliyor. Ukraynalılar buna “açlıktan öldürme” anlamına gelen Holodomor ismini verdiler. Ölü sayısı bugün tam olarak belirlenemese de bu kıtlıkta Ukrayna halkının yaklaşık dörtte birinin açlıktan ve çeşitli hastalıklardan öldüğünü söyleyebiliriz. Söz konusu kıtlıkta ölenlerin %81.3’ünün Ukraynalı ve sadece %4’ünün Rus olması, Stalin’in bu katliamdaki milliyetçi reflekslerini gözler önüne seriyor. Açlığın çok yoğun yaşandığı dönemde dahi, S.S.C.B 1932 ve 33’te toplamda 2 milyon ton tahıl ihraç etmiştir. Peki, bu kadar büyük miktarda ihraç edilen tarım ürününün bir kısmı, dışarıya satılmak yerine milyonlarca insanın açlıktan öldüğü Ukrayna’ya gönderilemez miydi? Ya da teklif edilen yabancı insani yardımlar, Stalin yönetimi tarafından kabul edilemez miydi? Bu gibi sorular, bugün Ukrayna’da karşılaştığımız aşırı Rus düşmanlığının kaynaklarına işaret ediyor. 2006 yılından beri Ukrayna ve başka bazı ülkelerde 1932-33 kıtlığı, soykırım ve insanlığa karşı suç olarak kabul ediliyor. ukraynakıtlık-maleviç.jpg ¬Kazimir Maleviç, Ukrayna’daki kıtlığı anlatan Koşan Adam ya da Haçla Kılıç Arasındaki Köylü isimli tablosu yıkıma uğrayan bir coğrafyadaki koşan köylüyü resmediyor..

Stalinizm Ve Faşizm Arasında Sıkışan Ukrayna Halkı

Stalinizmin Ukrayna’da yarattığı bu tahribat, 1941’de Nazi İşgali’ne uğrayan Ukrayna halkının bir kısmının, Hitler’in SS Birlikleri’ni bir kurtarıcı olarak görmesine neden oldu. Batı Ukrayna halkının bir bölümünün Stepan Bandera gibi faşistlerin peşine takılmasını basitçe ihanetçilik olarak görmek, işin içinden en kolay çıkma yöntemi olur. Her şeye rağmen Ukrayna halkının çok büyük kısmı Nazi ordularına karşı yürütülen savaşa katılmıştır.

Faşizmin, halkların sosyal adaletsizlik, açlık ve yoksulluktan kaynaklanan sıkıntılarını kullanarak örgütlendiğini tarih bize öğretti. Hitler, Almanya’da Versailles’ın halkın üzerinde yarattığı büyük baskıyı kullanarak örgütlenmişti. Aynı şekilde, Naziler, Ukrayna’da Stalinizm’in Rus milliyetçiliği çerçevesinde açlığa ve ölüme terk ettiği insanların sıkıntılarını kullanarak bölgeye, ciddi bir direnişe maruz kalmadan girdi. Sovyet ülkesini milliyetçi bir cenderenin içine sokan ve insanları Nazi ordularından medet umar hale sokan Stalin ise savaştan sonra cezalandırma kampanyası olarak 450 bin etnik Alman’ı ve 200 bin Kırım Tatarı’nı çoğunun öleceği zorunlu sürgüne gönderdi. Böylelikle bugün kendisini gösteren milliyetçi histeriye büyük bir acı dalgası daha eklenmiş oldu.

‘Turuncu Devrim’in Ardından Ukrayna…

Ukrayna’da 2004’te yaşanan ‘Turuncu Devrim’in ardından AB’nin kahraman ilan ettiği Yulia Timoşenko ve Viktor Yuşçenko ikilisi, yolsuzluklara battılar, birbirleriyle kavgaya tutuştular ve halkın gözünden düştüler. Neticede “Turuncu Devrim” rüzgarı kısa sürede dindi. 2010 yılında Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç Devlet Başkanı olacaktı.Ekim 2012’de yapılan parlamento seçimlerinde, partilerin kazandıkları milletvekili sayıları şöyleydi: Bölgeler Partisi(Yanukoviç’in partisi) 187, Devrik Başbakan Timoşenko’nun Anavatan Partisi 103, Dünya Boks Şampiyonu Vitali Kliçko’nun Reformlar İçin Ukrayna Demokratik İttifakı (UDAR) 40, Ukrayna Komünist Partisi (UKP) 32, faşist Bütün Ukrayna Birliği Swoboda37 sandalye kazanmıştı. 43 milletvekili bağımsız olarak seçilmeyi başarırken, 6 milletvekili de diğer küçük partilerden seçilmişti. Yani Yanukoviç, hem başkanlık sistemiyle yönetilen Ukrayna’da Devlet Başkanlığı’nın gücünü elinde bulunduruyor, hem de parlamentoda Bölgeler Partisi aracılığıyla çoğunluğu sağlıyordu.

Yanukoviç, meşruiyetinin kaynağı olarak daima, arkasındaki Rusya gücünü, dolar milyarderi oligarklar ve mafya ile Ukrayna’nın Doğu’sundaki ciddi halk desteğini gördü; ancak kapitalizmin büyük buhranlar yaşadığı dönemde, Ukrayna da krizden etkilendi. Örneğin 2010’daki ekonomik kriz, yazının devamında ayrıntılı değineceğimiz işsizlik sorununu ortaya çıkarttı.

Yanukoviç’in Düşüşü…

Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç’in, Avrupa Birliği ile imzalanması planlanan Ortaklık Anlaşması’nı Kasım ayında iptal etmesinden sonra başlayan olaylar, kısa bir sürede büyüyerek 28 Ocak’ta Ukrayna Başbakanı Mikola Azarov’un ve hükümetin istifasını beraberinde getirmişti.

Olayların yayılmaya devam edeceğini anlayan Yanukoviç, olayların başlangıcından sonuna kadar genel olarak iktidarda kalabilmek adına iki önemli stratejik hamle yaptı. Birinci hamlesiyle, 25 Ocak’ta muhalefetteki Vatan Partisi lideri Yatsenyuk’a başbakanlık; Reform İçin Ukrayna Demokratik Birliği Partisi lideri Kliçko’ya İnsani İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı teklifinde bulundu. Böylece, kendi uydusu durumundaki başbakan Mikola Azarov’u feda etmiş oldu. Yanukoviç bu hamleyle biraz olsun nefes alabilmeyi düşündü; fakat atılan bu geri adım, göstericileri tatmin etmedi. Çünkü Ukrayna, Başkanlık Sistemi’yle yönetilen bir ülke ve gücün çoğu Başbakan’da değil, Devlet Başkanı Yanukoviç’te bulunuyor. Dolayısıyla Sağ Sektör gibi aşırı sağcı fanatik gruplar, başbakanın değişmesini yeterli bulmadılar.

Yanukoviç’in ikinci stratejik hamlesi, Ukrayna’daki gösteri yasaklarına dair oldu. Ukrayna’da olayların başlamasından sonra 1 Aralık ve 17 Ocak’ta alınan kararlarla, gösteri yapılması, kamu binalarına zarar verilmesi, kamu binalarının işgali, gösterilerde kask giymek vb’leri yasaklanmıştı. Söz konusu yasaklardan sonra Ukrayna’daki Özgürlük Meydanı’nda büyük protestolar oldu. Yanukoviç, bu yasakları geri alarak gösterilerin biraz olsun durulmasını amaçladı; fakat Yanukoviç’in bu hamlesi de işe yaramadı ve Başkanlık Sarayı eylemcilerin eline geçtikten sonra, Yanukoviç için 24 Şubat’ta yakalama kararı çıkartıldı.

Ukrayna’da 73 Yıl Sonra Faşizmin Ayak Sesleri…

Yanukoviç’in sözünü ettiğimiz tavizlerinin havada kalmasının en önemli nedenlerinden biri, hiç kuşkusuz, eylemlerin kontrolünü giderek ele geçiren ‘’Trizub’’, ‘’Vatansever Ukrayna’’, ‘’Beyaz Balyoz’’, ‘’Sosyal Nasyonal Asamble’’, ‘’Una Unso’’gibi faşist grupların uzlaşmaz tavırları oldu. Çünkü bu fanatik gruplar, Yanukoviç’in devrilmesi dışındaki hiçbir seçenekten tatmin olmayacaktı…

Nazilerin Ukrayna’da, Stalinizmin 1932-33 kıtlığında ölüme terk ettiği insanların acılarını kullanarak 1941’de bölgeyi rahatlıkla işgal ettiğini ifade etmiştik. Nazilerin 73 yıl önce kullandığı bu yöntemi, bugün faşist bileşenlerin oluşturduğu ‘Sağ Sektör’, aynı yerde, Ukrayna’da, tekrar uygulayarak örgütleniyor. Eric Draitser’in ‘’Faşizmin Yeniden Doğuşu ve Ukrayna’’ makalesinde ifade ettiği gibi faşistler, Ukrayna ve Avrupa’da örgütlenme aracı olarak kapitalizmin yarattığı ekonomik bunalımların, sosyal adaletsizliklerin, yoksullukların ve işsizliğin ajitasyonunu yapıp halk nezdinde sempati kazanmaya çalışıyor. İşsizlik demişken, Ukrayna’da genç nüfus, ciddi bir işsizlik ve yoksulluk sorunuyla karşı karşıya. Kapitalizmin küresel krizinin 2010’da Ukrayna’yı da vurmasıyla, söz konusu dönemde işsizlik oranının ülkede yaklaşık %8.1’lere kadar çıktığı tahmin ediliyor. Ülkenin faşizmin güçlü olduğu batısında ortalama ücretlerin daha düşük, yoksulluk oranının daha yüksek olduğunu belirtelim. Ukrayna’da faşizmin özellikle işsiz ve yoksul genç nüfus arasında yayılmasını böyle okumak gerekir. Ukrayna’daki faşist gruplar, ayrıca, boğazına kadar yolsuzluklara batan Ukrayna siyasetini topa tutarak, “yolsuzluğu ezeceğiz” demogojisiyle puan topluyorlar.

Ukrayna’daki İsyana İlericilik Atfetmek Mümkün mü?

Polise karşı direnen insanlar, bakanlıkları ele geçiren göstericiler, polis araçlarını molotof yağmuruna tutanlar… Tüm bunlar, herhangi bir sokak muhalefetini ‘ilerici’ yapmaya yeter mi?

Soruya şöyle yanıt verelim: polisi molotof yağmuruna tutanlar, bakanlıkları ele geçirenler, Yanukoviç’i alaşağı ettikten sonra, ‘ayaklarının tozuyla’ gericilik mesaisine başladı! İlk olarak ‘’Azınlık Dil Yasası’’ iptal edildi. Rusça, Macarca ve Romencenin resmi dairelerde kullanılması yasaklandı, gamalı haç taşıyıp Nazi selamı verenlere yasal statü verilmeye başlandı. Öyle ki faşist grupların üyeleri polis teşkilatına alındılar bile.

Faşistlerin bu gerici uygulamalarının devamının geleceğini ve Ukrayna’daki faşizan baskıların artacağını öngörmek zor değil. Hatta bunun pratikteki ilk yansıması, 26 Şubat’ta Kırım’da yaşandı. Ukrayna’ya bağlı Kırım’da, Tatarlar ile Ruslar,  Kırım’ın başkenti Simperafol’de özerk bölgenin durumuyla ilgili bir oturumun yapıldığı yerel meclis binası önünde kavga ettiler. Söz konusu kavgayı ‘’karşıt görüşlerin münakaşası’’na indirgemek büyük yanılgı olur. Tekrar belirtmekte fayda var: önümüzdeki günlerde, Ukrayna’da yükselen faşizme paralel olarak, bu tarz etnik kavgaların daha fazla görülme ihtimali yüksek.

Avrupa Birliği İpin Ucunu Kaçırıyor – Çuvallıyor

Ukrayna’da halka tek alternatif olarak gösterilmeye çalışılan Avrupa Birliği’nin, sorunları çözemeyeceğini net bir şekilde söyleyelim. Yunanistanlı emekçilerin hali ortada. Yunanistan’da Troika (IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu) tarafından uygulanan sert kemer sıkma politikası ülke ekonomisini, en az Amerika’daki Büyük Bunalım kadar kötü bir bunalıma sürükleyerek iyice sıkıntıya uğrattı. Yunanistan’da böyle bir ortamda faşist Altın Şafak Partisi, tıpkı Ukrayna’daki gibi, ekonomik sıkıntıları kullanarak gücünü arttırdı.

Avrupa Birliği’nin diğer ülkelerinde de durum farklı değil. AB’ye bir süre önce katılan eski Doğu Bloku ülkeleri, beklediklerini hiç de bulmuş değiller. Bu ülkelerden Batı Avrupa’ye giden göçmen işçiler, bir yandan ucuz işgücü olarak istismar edilirlerken diğer yandan da ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlar.

AB ise bir yandan Ukrayna’daki Yanukoviç’i deviren kitlesel eylemlere tam destek verdi. Batı basını ve bu arada demokrasicilik oyunları ile emperyalizme yedeklenmenin formülasyonunu yapan bir takım sol-liberal sol oluşumlar, Ukrayna’daki hareketin özgürlükçülüğünden dem vurarak hareketten yana geniş bir kamuoyu yarattılar. Böyle olunca, Nazi selamı veren bir çeşit “özgürlükçülük” peyda olmuş oldu. Tıpkı Suriye’de kafa kesen fanatik dinci özgürlükçüler örneğinde olduğu gibi. Üstelik Nazi selamı veren bu “özgürlükçüler”, Ukrayna’da giderek inisiyatifi aldılar ve erken seçim yapılması ile bir dizi anayasa değişikliğini kapsayan varılmış (imzalar atılmıştı) uzlaşmayı tanımayarak Yanukoviç’i deviren düğmeye bastılar. Böylelikle olaylar kontrolden çıkmış oldu. Rusya yanlısı doğu vilayetlerinde ayrılıkçılık rüzgarı şiddetlenmeye başladı ve en önemlisi hamle üstünlüğü Putin’e verildi.

Rusya Devrede – Savaş Kapıda

Putin bu üstünlüğü nasıl değerlendirir, Kırım’a el atmakla yetinir mi yoksa müdahale alanını Ukrayna’nın Rusça konuşan sanayi merkezi doğuya da genişletir mi bunu zaman gösterecek, ama kesin olan şu ki Rusların çoğunlukta olduğu Kırım’da ayrılıkçılık ateşi yanıyor. Kırım parlamentosu ve meclis binalarının yanısıra havalanları da askeri üniformalı silahlı güçlerin eline geçti. Böylelikle Kırım şimdilik kansız bir şekilde Ukrayna’dan kopmuş oldu. Kırım havası trafiğe kapatıldı, limanlar Rusya’nın kontrolüne geçti. Kırım Parlamentosu 30 Mart’ta bağımsızlık için referanduma gitme kararı aldı bile. Kiev’de ipleri eline alan Ukrayna milliyetçilerinin olaya nasıl müdahale edecekleri bu yazı hazırlanırken netleşmemişti, şimdilik sadece savaş tehditleri havada uçuşuyor. Ama olası bir maceranın Rusya tarafından sertlikle cevaplanacağı kesin gibi. Halihazırda Sivastopol’daki Rus askeri üssünde 50 bin civarında Rus askeri bulunuyor. Durumun kötüleştiğinin ve iplerin Rusya’nın eline geçmekte olduğunun farkında olan ABD’li diplomatlar panikle Rusya ile işbirliği çağrısı yapıyorlar. Soğuk Savaş’ın bitiminden beri Rusya ile aralarındaki en büyük gerginlik yaşanıyor. Diğer taraftan Kiev’de sokaktan gelen büyük güçleri olan Rusya karşıtı milliyetçi ve faşist güçlerin söz dinlemeye ne kadar yatkın oldukları bambaşka bir tartışma konusu. Büyük bir emperyalist savaşın tetiklenmesi olasılığının akıllara gelmesi bile tüm dünyayı titretmeye yetti. Ukrayna’yı kaybetmeyi göze alamayacak olan Rusya, AB ve AB yanlısı elitlerin süreci iyi yönetememelerinden kaynaklı olarak üste çıkıp avantajlı duruma geçmeye çalışıyor.

Sonuç

Ukrayna’da 1917’den sonra gelen devrim ve iç savaşın kazanılmasıyla başlayan güzel günler, fazla uzun süreli olamadı. Stalinizmin geliştirdiği milliyetçilik sarmalı, bugün eski Sovyet coğrafyasının neredeyse tümünü esir almış durumda. Halklar arasına ekilmiş etnik düşmanlık, büyük emperyalist güçlerin manevra alanını oluşturuyor. Ukrayna’daki Rus ve Batı yanlısı her iki taraf da emekçi halka daha fazla kan, göz yaşı, nefret ve sömürüden başka birşey vaad etmiyor.

Stalinist rejimlerin hüküm sürdüğü eski Doğu Bloku ülkelerinde geçtiğimiz şubat ayında Bosna’da görülen sosyal patlamada olduğu gibi umut verici hareketler, hiç yok değil; ama dünyanın geri kalan bölgelerindeki devrimci sınıf mücadeleleri ve enternasyonalist hareketlerin başarılarının getireceği ileri itilim olmadan, sürekli körüklenen milliyetçilik ve etnik düşmanlığı frenlemek ve Rus milliyetçiliğiyle özdeşleşen, Stalinizm mirası, baskıcı komünizm imajını yıkmak kolay olmayacak.

 

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı