Ulusal Soruna Tarihsel Bakış: Marks, Engels ve İrlanda Sorunu
Fikret Seyhan – (23.08.2012)
Engels 1869 yılında bir mektubunda Marks’a şöyle yazar. “İrlanda tarihi, bir ulusun başka bir ulusa bağımlı duruma gelmesinin ne kadar yıkıcı olduğunu gösteriyor.” . Kapitalizmin ilkel birikim sürecinde kısa bir İrlanda tarihi Engels’in çizdiği tabloyu tamamlayacaktır.
İrlanda’nın İngiliz İmparatorluğu’yla çekişmesinin kökleri oldukça eskiye dayanmaktadır. Bu çatışmanın rengini ise 16. Yüzyılın ilk yarısında İngiliz Krallığı’nın Protestanlığı kabul etmesine rağmen, İrlandalıların Katolik mezhebini terk etmemeleri oluşturur. İngiltere sonraki dönemde İrlanda’daki bu sorunu kalıcı bir asimilasyon politikası izleyerek çözmeyi denedi. Adaya İskoç, İngiliz, Galli Protestanlar yerleştirildi ve demografik bir değişim yaratılmaya çalışıldı. Adaya gönderilen yerleşimcilerin büyük çoğunluğu bir tarım ülkesi olan İrlanda’da zengin toprak sahibi sınıfları oluşturdular. Protestanlar nüfusun % 10’u kadarını oluşturmalarına rağmen İrlanda’da siyasal yönetimin en güçlü unsuru oldular. Bu ayrışma İngilizlerin sömürgelerinde uyguladıkları klasik bir “böl ve yönet” politikasını çağrıştırmaktadır. Gelecekte Kıbrıs’ta, Hindistan’da ve diğer sömürgelerinde uygulayacakları bu taktik için İrlanda uzun bir dönem başarılı bir coğrafya olmuştur.
Ülkedeki mezhep çatışmalarını, birçok seferinde İngiliz ordusunun istilası takip etti. Oliver Cromwell’in 1649-1653 yıllarında yürüttüğü istila ile birlikte İrlandalıların büyük çoğunluğu ya zorunlu göçe tabi tutuldu ya da öldürüldü. 18. yüzyılda baskı aynen sürdü, yerel Kelt dilinin konuşulması yasaklandı. Ayrıca Katoliklerle Protestanlar arasındaki ekonomik eşitsizlik giderek derinleşti. 1770’lerde nüfusun % 75’i Katolik olmasına rağmen toprakların ancak % 5 gibi çok az bir kısmı onlara aitti.
1801 yılında İrlanda Parlamentosu feshedildi ve Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı oluşturuldu. Krallığın adında yer alan İrlanda sadece sembolik bir anlam taşıyordu, İngilizler İrlandalılardan gelecek tepkilere karşı bir kalkan olması için İrlanda ismini krallığın içinde geçirmişlerdi. Görüntüde eşit bir birlikteliğin varlığını göstermeye çalışıyorlardı.
Silah zorunun yanında İngilizlerin İrlanda üzerindeki ekonomik ablukası da ada halkı için büyük bir yıkım getiriyordu. 1845’te Büyük Patates Kıtlığı adı verilen olayda yaklaşık 1 milyon İrlanda’lı öldü, bir milyon kadarı da yurt dışına göç etmek zorunda kaldı.1846’da çıkarılan serbest ticaret yasasıyla birlikte tarımsal ürünlerin fiyatında yaşanan aşırı düşüş, üretimde İngilizlerle baş edemeyen İrlandalı köylülerin yaşam koşullarını adeta felç etti. İrlanda’nın 1841’de 8 milyon olan nüfusu bu felaket serisi sonrasında 1852 yılına kadar 6 milyona düşecektir.
İrlandalıların ABD’ye yoğun göçü öyle ki filmlere bile konu olmuştur. 1860’ların New York’unu anlatan New York Gangs adlı filmde gemilerle İrlanda’dan getirilen göçmenler, limandan indiklere anda kendilerine verilen vatandaşlık karşılığında savaş cephelerine sürülüyordu. Öte taraftan İrlandalı köylüler için artık ellerindeki toprakları gasp eden İngilizlere yönelik öfke ulusal düşüncenin uyanışının ilk tohumlarını atarken, Marks’ın deyimiyle “koyun ve öküz tarafından yurdundan atılan İrlandalı” okyanusun öteki kıyısında genç cumhuriyetçi hareketin gelişimini hızlandırdığını ifade eder.
İrlanda tarihindeki önemli dönüm noktalarından birisi de 1867 yılında gerçekleşen Fenian Ayaklanması’dır. İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği (Irish Republican Brotherhood)’nin öncülük ettiği ayaklanmanın en önemli destekçileri ABD’de yaşayan ve ayaklanmaya maddi destek sağlayan göçmen İrlandalılar oldu. 1865 yılında başlayan ayaklanma hazırlıkları için 6 bin ateşli silah ve 50 bin İrlandalı hazırdı. Ayaklanma İrlanda’daki cumhuriyetçi hareketin tarihsel olarak tecrübesizliğiyle yenilmeye mahkumdu ve öyle de oldu. Ülkenin kuzeydoğusundaki County Kerry’de başlayan isyan başkent Dublin’e kadar genişlese de kısa sürede bastırıldı. İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği ve Fenian Ayaklanması Marks ve Engels’in de dikkatini çekiyordu. Yurt dışına göç eden İrlandalıların oynadığı rolü Marks “…koyun ve öküz tarafından yurdundan atılan İrlandalı, okyanusun öbür kıyısında bir Fenian olarak ortaya çıkar ve ihtiyar denizler kraliçesinin karşısında, genç Cumhuriyet, gittikçe tehdidini artıran bir dev gibi yükselir.” sözleriyle betimler.
Marks ve Engels İrlanda sorununu ele alırken, sorunu yalnızca bir halkın ezilmesi için uygulanan en barbarca yöntemlerin eleştirisiyle değil; aynı zamanda İrlanda sorununun kapitalist ekonomi açısından işlevi ve sorunun çözümünün emekçi sınıfların mücadelesinde nereye bağlanacağı konusuyla da oldukça ilgiliydiler.
Marks ve Engels başlangıçta İrlanda’nın yazgısının kurtuluşa karar verip vermeyeceğini olası bir İngiliz Devrimi’ne sıkı sıkıya bağlamışlardı. 1848 Devrimleri ve İngiltere’de 1800’lerin ortalarında büyük güç kazanan Chartist Hareket Marks’ın İrlanda’nın özgürlüğü sorununu İngiltere’de bir işçi devrimine bağlamasında önemli bir etkendi. Kapitalizmin en gelişmiş vatanı İngiltere, Marks için proleter bir devrimin maddi temelini fazlasıyla taşıyordu. Devrimci dalganın yenilgisi Marks’ı ulusal sorun konusundaki düşüncelerini yeniden gözden geçirmeye itti. İşçi sınıfının devrimci mücadelesinde ezilen ulusların oynayabileceği ilerici rol özellikle İrlanda konusunda ezilen ulusun kendi kaderini tayin ilkesini ön plana çıkarmalarına sebep oldu. Ayrıca Engels İrlanda sorunu konusundaki yakından gözlemleriyle Marks’ın İngilizlerin İrlandalılara dayattığı zulmü daha iyi görmesini sağladı. Engels 23 Mayıs 1856 yılında Marks’a şöyle yazar: “Jandarmalar, rahipler, avukatlar, bürokratlar, taşra eşrafı aramadığın kadar bol, sanayinin ise zerresi yok, öyle ki köylünün yoksulluğu bu resmi tamamlamasa, tüm bu asalak otlar nereden besleniyor, anlamak güç olurdu. ‘İnzibat önlemleri’ ülkenin her yanında apaçık görünüyor, hükümet her şeye burnunu sokuyor; şu öz-yönetim denen şeyden iz yok… İngiliz yurttaşlarının özgürlüğü denen şeyin, sömürgeler üzerindeki baskıya dayandığını insan burada açıkça görüyor.”
Öte taraftan İrlanda’daki sefalet adeta İngiltere’de kapitalizmin gelişimiyle ortaya çıkan sefaletin bir prototipini oluşturuyordu. Engels; yemek ve dinlenme için kendisine günde ancak 3 saat ayırabilen, haftada bir kez çay içebilen, yalnızca yulaf ve mısır unuyla yapılmış bulamaçla beslenebilen İrlandalı işçilerin canlı bir tanığıdır. Bu nedenle İrlandalıların bütün yaşam gayelerinin İngiltere’nin sanayi kentlerine veya ABD’ye kapak atmaya dönüştüğünden de bahseder.
İngiliz ve İrlandalı emekçi sınıflar arasındaki ulusal ayrışmada bu göç olgusu önemli bir rol oynar. Marks 1870 yılında bu ayrışmayı şöyle dile getirir: “İngiltere’deki her sanayi ve ticaret merkezinde, artık, iki düşman kampa, İngiliz proleterler ile İrlandalı proleterlere bölünmüş bir işçi sınıfı var. Sıradan bir İngiliz işçi, kendi yaşam düzeyini düşüren bir rakipmiş gibi, İrlandalı işçiden nefret ediyor. İrlandalı işçiyle ilişkisinde, kendini egemen ulusun bir üyesi olarak görüyor ve bunun sonucu, İngiliz aristokratlarıyla kapitalistlerinin İrlanda’ya karşı, bir aleti konumuna düşüyor, böylece onların kendisi üzerindeki egemenliğini güçlendiriyor.” Marks İrlanda’nın sömürüsüne karşı çıkmayan bir işçi sınıfının kendi egemen sınıflarına karşı savaşamayacağını görerek, İrlanda sorununa yönelik yaklaşımını değiştirmiştir. Engels’e yazdığı bir mektupta “Daha önce İrlanda’nın Britanya’dan kopmasını olanaksız buluyordum. Şimdi ise, kopmadan sonra bir federasyon gelse bile, bunu kaçınılmaz buluyorum.” diye yazar.
Türkiye üzerinden düşündüğümüzde Marks’ın teorik boyutta İrlanda konusunda takındığı tutumun gündelik yaşamı nasıl somut bir şekilde kavradığını görürüz. Milliyetçilik ve ulusal bakış açısı egemenlerin emekçi sınıfları en rahat kendi ideolojilerine bağlayabilecekleri araçtır. Öte taraftan rejimin ideolojik hegemonyasının yanında, fiziki şiddette karşıda capcanlı duran düşman tarafından halihazırda meşrulaştırılmış olur. Marks 1870 yılında Birinci Enternasyonal Yürütme Komitesi’nin İrlanda Sorunu’na ilişkin yayınladığı 5 maddelik kararda “İrlanda, İngiliz hükümetinin büyük bir düzenli ordu beslemesi için tek bahanedir ki bu ordu, gerektiğinde, daha önce de olduğu gibi, askeri eğitimini İrlanda’da tamamladıktan sonra İngiliz işçilere karşı kullanılabilir.” diye yazar.
Marks ve Engels’in tutumlarını birkaç noktada özetlemek gerekirse; birincisi ezilen ulusların baskı altında tutulmasına karşı kendi ezen ulus egemenlerine karşı çıkamayan veya buna sessiz kalan bir işçisınıfının özgürleşmesini bir ütopya olarak görürler. Bu Marks’ın da ifade ettiği gibi ne soyut bir adalet ne de insancıl duygular takınma sorunudur. Bu İngiliz işçi sınıfının kurtuluşunun ilk şartıdır. İkincil olarak bunun tersi bir durumsa egemenlerin işçi sınıfı üzerindeki ideolojik hegemonyasının pekişmesine yol açar. Son olaraksa ezilen ulusun zaferi ezen ulusun ekonomik ve siyasal gücünün kırılmasına yol açacak ve toplumsal bir devrim karşısında egemenlerin zayıflığı bariz bir şekilde ortaya serilecektir.
Marks’ın da ifade ettiği gibi başkasını ezen ulusların özgürleşmesinin imkansızlığı… İrlanda’daki ulusal sorunu kavramanın en temel kalkış noktası bu kısa cümledir.
KATEGORİLER Karışık