Sosyalizm Kazanacak!
/ Derya Koca / Che neden ölmüyor?- Derya Koca

Che neden ölmüyor?- Derya Koca

on 14 Haziran 2018 - 15:49 Kategori: Derya Koca, Gündem, Yazarlar

Tarihte efsaneleşmiş hiçbir isim yoktur ki büyük kavgalar vermesin. O kavgalarda büyük  mücadeleler ortaya koymasın. Ve tarihte hiçbir büyük başarı yoktur ki fanatikçe istenmesin,uğruna binlerce insan bedel ödemesin. Che Guevara’nın doğumunun 90.yılında dünyanın her yerinde hatırlanmasının nedeni, tarihin bu kanunudur. 

Che Guevara, Lenin, Troçki, Deniz Gezmişler… Hepsi kendi döneminin büyük mücadelelerine göğüs gerdi. İsimlerinin ölümsüzleşmesinin birinci sebebi bu. Che’yi, bu Latin Amerikalı devrimciyi bugün dünyanın her yerinde hala sosyalist olmayanların bile gözünde değerli ve unutulmaz kılan başka şeyler de var. Yaşamı Küba devrimiyle tarihe geçti ama o, Küba’nın ötesine geçti. Fikirleri, eylemi ve vardığı sonuçlar ölümsüz kıldı. 

Che’nin yaşam öyküsü en başından ilham kaynağı: Arjantin’de doğmuş olup, Küba’da bir devrimde önderlik oynamak. Ülkesinin az sayıdaki hekimlerinden olmasına rağmen refah bir yaşam sürme seçeneğini elinin tersiyle itip sömürge kıtasının devrimi için ömür tüketmek. Küba’da devrimin liderlerinden olduktan sonra rahat bir iktidar hayatı sürmeyi reddederek küçük bir gerilla birliğine katılarak kıtasal devrimi sürdürmek için yollara düşmek…. Che’nin sahip olduğu değerler ve devrimci mücadele anlayışı rahat yaşamayı reddetmesi,  toplumun kurtuluşunu kendi kurtuluşunu önüne koyması, herkesçe sevilen bir statüko insanı olmaktansa bildiklerinden şaşmayan bir asi olmayı seçmesi. Stalin’in Sovyetlerine de dünya emperyalizmine de karşı gelebilmesi. Karşılaştığı zorluklarda: devrimden sonra Küba’da Castro’yla yaşadığı ayrışma bunun kanıtıdır. Castro’nun Küba Devrimi’ne karşılık Che kıtasal devrime uzanmak üzere yolları ayırdı. Soğuk Savaş’ın dengelerinde Küba’nın ve Latin Amerika’nın yoksul halklarının ABD ya da SSCB bürokrasisinin elinde bir piyon olmasını reddetti. Devrimci ruhu onu, bir proleter devrim mücadelesi noktasına çekmese de silahını emperyalizmin top yekun yenilmesine karşı çevirmekten alı koymadı. 

Che’nin içine doğduğu 1928 yılı dünya devrimci atılım dönemiydi. Ekim Devrimi işçi iktidarını kurmuş, Avrupa’dan, Latin Amerika’ya, Asya’dan Ortadoğu’ya dünyanın sokaklarında emperyalizme, adaletsiz düzene, eşitsizliğe karşı mücadele için milyonlar haykırıyordu. Latin Amerika, ABD destekli diktatörlükler altında çile dolduruyordu. Devrim fikrinin “ütopik” görülmekten çıkıp ete kemiğe büründüğü muazzam bir çağın içine doğdu. Che, yine de o milyonların içinden öne çıktı. Gözü kara bir devrimci olmanın yollarını el yordamıyla adım adım öğrendiyse de tarih onu en öne fırlattı. 

Çağımızda, etnik ve mezhepsel savaşlarla diri diri kafaların kesildiği; Trumpların ve Erdoğanların dünyanın başını yediği bir çağda “bu düzen daha ne karanlıklar gösterecek” ruh hali dünyaya hakim.  20. ve 21. yüzyılların bu derin farklılığı yeni olasılıkları, düzenin pisliğinden uzakta görünen tertemiz bir figür olarak Che’yi yeni kuşaklar arasında popüler kılıyor. SSCB’nin soğuk yüzlü bürokratı, devlet diplomatı, menfaat adamı olmadı. 

Bugün, ilhamını yitirmiş dünyamızda eksik olan ne varsa Che hala onların sembolü olduğu için böylesine ölümsüz. Başardıklarıyla ve başaramadıklarıyla: doğruları ve yanlışlarıyla Che’yi tartışabiliriz. Hatta, Küba’nın sosyalizm payesi verilen reformcu kapitalist modelinin sosyalistlerce eleştirisi de hakkıyla verilmelidir.Ama Castroların dönemi yavaş yavaş kapanırken bile hala Che öne çıkıyorsa yine de bir şey açık demektir: Che, Küba devriminin sınırlarının ötesine geçmiştir. Ve bugün onu hala tertemiz bir devrimci olarak yüzyılımızda konuşuyorsak dünyada neyin eksik olduğu apaçık ortadadır: devrimci bir ilham!

Che’nin ölümsüzlüğü egemenlerin fikirlerinin karşısında zaferdir. Daha 1980’lerde “tarihin sonunu” ilan eden; kapitalizmi nihani bir makus talih olarak salık veren burjuva fikirlerin yerinde bugün yerinde yeller esiyor. Kriz, savaş, kıyım, kısır ve  boğucu bir yaşamın kimse için cazip olmadığı ortada.Dünya, bir “kurtuluş” fikrine hazır. Genç kuşaklar, dünyanın diktatörlerle çevrili ikliminde yaşam görmüyor. Farklılık arayışı, yeni kuşaklar içinde gizil bir merak ortaya koyuyor. Hatta kayıtsızlık ya da marjinal yaşam biçimlerinin popülerleşmesi de bu eğilimin bir dışavurumu. Kapitalist yaşam insani ne varsa öğütmeye çalışırken kaçış noktaları, kaçış fikirleri dünyada popülerite kazanmakta zorlanmıyor. Bireysel bir protesto olarak kaçış, dünyayı daha katlanılır kılmak için gençlikte yaygınlaşıyor. (Özellikle Avrupa ve ABD’de bu fikirler daha da yaygın) Gizil merakın çevrildiği gözler ise  (onun kavgasını , politik  mirasını belki bilmeyenler açısından bile) tarihin temiz ismi Che’yi,  saygınlığını böyle öne çıkarıyor. Popülerliğin yüzeyselliği gibi görünen şeyin arkasında işte böyle bir dinamik var. 

Bu devrimci ilhamı yaratmak için sosyalistler sahneye çıkmak zorunda. Menfaatsiz, gözü  kara, tutuklu devrimciler dünyayı yeniden sarsacak. O günler için yeni Che’ler bu topraklardan ve dünyanın dört bir yanından yeniden doğacaktır. 

Kimsenin şüphesi olmasın. 

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı