Sosyalizm Kazanacak!
/ Kültür-Sanat / Cesaret Ana ve Çocukları

Cesaret Ana ve Çocukları

on 13 Eylül 2014 - 01:18 Kategori: Kültür-Sanat

Savaş çağrılarının dört bir yanımızı sardığı bugünlerde, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda savaş karşıtı bir çığlık yükseliyor. Bertolt Brecht’in 1938–1939 yıllarında İsveç’te yazdığı ve ilk kez 1940’ta Zürih’te sahnelenen oyunu “Cesaret Ana ve Çocukları” yeni sezonda Ankara Devlet Tiyatrosu’nda gösterime girdi.

Brecht’in İkinci Dünya Savaşı’nın başlarında kaleme aldığı oyun 1618-1648 yılları arasında Almanya’da Katoliklerle Protestanlar arasında yaşanan ve neredeyse Alman nüfusunun yarısının ortadan kalktığı, tüm şehirlerin yerle bir edildiği kanlı 30 Yıl Savaşları’nı konu ediniyor. Ele aldığı tarihin göreli eskiliğine rağmen Brecht, sıradan insanların hayatında savaşın yarattığı olağanüstü değişimleri gözler önüne seriyor.

Oyun, tam da Brecht’in amaçladığı üzere savaşın gerçek doğasının bizzat o savaşın yükünü taşıyan askerlerin ağızlarından dile getirildiği bir sahneyle açılıyor. İki asker siperde gerçek düzenin ancak savaşla mümkün olabileceğini, barışınsa tamamen gençlerin, hayvanların israf edildiği, düzensizliğin hüküm sürdüğü bir süreç olduğunu tartışmaktadırlar.

Oyun boyunca bir yandan antimilitarist ve savaş karşıtı söylem bu eksen üzerinden kurgulanırken, savaşın küçük insanları nasıl bir girdap gibi içine doğru sürüklediği bizzat Cesaret Ana’nın kendisi üzerinden anlatılmaktadır. Cesaret Ana savaşın bu döngüsü etrafında çocuklarını mümkün olduğunca çatışmadan uzakta tutmak isteyen bir karakter görünümünde. İki oğlu ve dilsiz bir kızıyla bir yandan bu çabayı sarf ederken, diğer taraftan arabalarıyla cephe cephe dolaşarak geçimini sağlamaktadır. Bu çelişki Cesaret Ana’yı bir kahraman olmaktan alıkoyan ve onu insani zaaflarıyla ortaya seren bir örgü açığa çıkarmaktadır. Çocuklarını kaybetme korkusuyla savaşa ve orduya karşı tutum alan Cesaret Ana, çelişik bir şekilde geçimini daha iyi sağlayabilmek için savaşın devamından yanadır.

Oyunun bir bölümünde “Yenilgi alttakiler için bir zaferdir.” Temasıyla yaşamını şekillendiren Cesaret Ana, barış zamanında içine düştüğü geçim sıkıntısı nedeniyle yeniden savaşın başlangıcını haber veren çanlara sevinçle yaklaşmaktadır. Fakat oyunun içerisinde yaşamsal gerçekliğiyle, özdeşleştirilmeye çalışıldığı karakter arasındaki çelişki Cesaret Ana’ya şöyle hatırlatılıyor: ” Eğer savaş veriyorsa kazancını sana, gün gelip karşılığını istediğinde sakın şaşırma!” Cesaret Ana bir yandan savaşın yarattığı yıkım içerisinden askerlerle ilişki kurarak ticaret yaparken, diğer yandan çocuklarını da savaşa kaptırmaktan kaçamamaktadır. Ancak Cesaret Ana son olarak kızı Kathrine askerler tarafından katledildiğinde bile arabasını tek başına sürerek yeni cephelere doğru yol almaktan çekinmemektedir.

Bu çelişki seyircinin de Cesaret Ana şahsında gözünde savaşa karşı bir karakter yaratıp, kendisini onunla özdeşleştirmesinin önünü tıkamakta; fakat belki de Brecht’in daha büyük etki yaratacağını umduğu biçimde doğrudan konunun kendisine odaklanmasını sağlamaktadır. Ana karakterinin davranışlarındaki zıtlığa rağmen seyirci oyunun sonunda bu savaş karşıtı ruh haline kolaylıkla bürünebilmektedir.

Öte taraftan bu duyguyu destekleyecek yanal unsurlar ve konular oyunda sık sık sahneye yansımaktadır. Komutanların yozlaşmışlığı, şarap için ordunun mallarını Cesaret Ana’ya satacak kadar yolsuzluk içine batmaları; öte taraftan sahne geçişlerinde beyaz perdeye yansıtılan silah endüstrisinin savaş döneminde nasıl harıl harıl işlediğini gösteren bölümler savaşın gerçek kazancının kimler tarafından emildiğini ortaya seriyor. Cesaret Ana “Erbabı için savaş nimettir.” sözüyle bu çarkın dönüşünü ortaya koyuyor.

Aslında insan oyunu izlerken günümüzle büyük özdeşlikler yakalayabilmektedir. Bugün Irak’ta, Libya’da, Suriye’de yaşanan yıkımı kara dönüştürme konusunda oldukça atılgan olan kapitalistleri gördükçe oyun daha anlaşılır kaçmaktadır. Cesaret Ana gibi sayısız insan daha büyük çarkların döndüğü bu yağmada, gerçekliğin dışına çıkma gücü bulunmayan milyonlardan birisidir esasında ve bu da kendi suçu değildir.

Oyunda savaşa karşı insanlığı göreve çağıran bayrağı açansa ne Cesaret Ana olur ne de savaşın ortadan kaldırdığı iki oğlu. Cesaret Ana’nın dilsiz kızı Kathrine bu görev için kendisini askerlerin mermisine hedef etmekten geri durmaz ve düşman ordularının yaklaşan saldırılarına karşı halkı uyarmaya çabalar.

Sonuç olarak Brecht’in Cesaret Ana ve Çocukları oyunu insanlara içinde yaşadığı süreci başka herhangi bir tiyatro oyunun yansıtacağından çok daha çarpıcı bir şekilde bu görevi üstlenmektedir. Oyunda düzen otur deyince oturan; ancak oturduğu yerden hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğini göremeyen insan tipolojisine ayrıca bir çağrı da vardır. Tam da savaşa koşulduğumuz bu günlerde bu oyunu izlemek ve izlettirmek yazılan bir bildiriden, atılan bir slogandan çok daha güçlü bir etkileyiciliğe yol açabilir.

0 YORUM YAP

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir