Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / BDP-Öcalan Görüşmesinin Sonuçları – Veli Umut Arslan

BDP-Öcalan Görüşmesinin Sonuçları – Veli Umut Arslan

on 26 Şubat 2013 - 01:47 Kategori: Devrimci Perspektif, V. U. Arslan
26 Şubat, 2013

Uzunca bir süre İmralı’ya kim gidecek tartışması yapılıyordu ki ikinci BDP heyeti, iki kişilik MİT heyetinin refakatinde, Öcalan ile bir araya geldi. Bütün kamuoyu Öcalan ile nelerin konuşulduğunu ve genel olarak sürecin nereye evrildiğini merak ediyor. BDP heyetinin görüşmeden sonra yaptığı açıkalamalar, soru işaretlerini ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Ortada Kandil’e, BDP’ye ve Avrupa kanadına yazılmış 3 tane mektup var, ama bunların içeriğinin ne olduğu bilinmiyor. BDP heyetinin yaptığı kısa açıklama, şimdilik paylaşılmak istenenin sınırlı olduğunun kanıtı. Bunun dışında devlet ile Kürt ulusal hareketi arasındaki pazarlıkların ne ölçüde ilerlediği hakkında kesin konuşmak hiç mümkün değil. Kesin olan BDP heyetinin Öcalan ile görüşmeden sonra yaptığı açıklama: “Devletin elinde tutsaklar var. PKK’nin elinde de tutsaklar var.” Tutsaklardan kasıt, tutuklu bulunan KCK’liler ile PKK’nin elinde olan asker ve devlet memurları. Buradan Öcalan’ın KCK tutuklularının serbest bırakılmasını işaret ettiğini çıkarabiliriz. Zaten KCK’liler serbest kalmayacaksa kimseyi bu sürecin yeni bir “aldatma” ve “kandırma” süreci olmadığına ikna edemezsiniz. Öcalan da mesajında “PKK, tutsaklara iyi davranmalı, umarım en kısa sürede ailelerine kavuşurlar” diyerek “karşılıklılığı” vurgulamış.

4.Yargı Paketi

Diğer taraftan AKP’nin KCK’liler konusunda bile bir hayli zorlanacağını tahmin edebiliriz. KCK’lilerin önümüzdeki süreçte serbest bırakılacağına dair bir kanaat bulunsa da şimdiye kadar topu topu 10 kişi tahliye edildi. Buna karşılık KCK’lilerin tahliye edilmesine umutlu bakanların bekledikleri bir hamle var: TBMM’ye sunulması beklenen 4. Yargı Paketi. Bu yargı paketinin KCK’lilerin serbest kalmasına yol vereceği düşünülse de Adalet Bakanı, “yeni yargı paketinde TCK’nnı 314. maddesine dokunulmadığını, 314’ten içeride yatanların paketten etkilenmeyeceğini” açıklamıştı. KCK tutuklularının tamamına yakının (%90-95) TCK 314’ten yattığını düşünürsek AKP hakkındaki şüphelerin Kürt halkı nezdinde artmasının kaçınılmaz olduğunu görebiliriz. Yani, AKP medyası tüm gücüyle işler tıkırında havası yaratmaya çalışsa da AKP’nin her durumda kendisini gösteren samimiyetsizliğini ve sürecin kırılganlığını unutmamak gerekir.

Perde arkasında yapılan pazarlıklar, varsayımlar ve tahminler dışında, sürecin takip edilmesini bir hayli güçleştiriyor. KCK tutuklularının serbest bırakılması akabinde Öcalan’ın Newroz’da PKK’ye ateşkes çağrısı yapacağı, mayıs ve haziran aylarında da PKK’nin 4 bin kişilik gerilla birliklerinin Türkiye sınırlarından çıkacağı konuşuluyor. T.Erdoğan bizzat PKK’nin sınır dışına çekilmesi esnasında herhangi bir operasyon yapılmayacağını duyurmuştu. Bütün bunlar için Kürt ulusal hareketinin devletten istedikleri nelerdi? Birincisi: anayasadaki vatandaşlık tanımının değişmesi. Bu değişimin kapsamı, belirsiz. Yani, yeni anayasada Kürt ibaresi geçecek mi, Kürtler kurucu unsur olarak mı tanınacak ya da “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” tanımı yeterli mi olacak? Bu sorulara net cevap vermek mümkün değil. İkincisi: Anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması. Kastedilenin anadilde eğitim veren özel okulların açılması mıdır? Eğer böyleyse Kürt okullarının sayısı, İstanbul’daki Ermeni cemaatinin okullarından fazla olabilecek midir? Üçüncüsü: Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Avrupa Konseyi’nin Yerel Yönetimler Özerklik Sözleşmesi’ne koyulan şerhin kaldırılması, Öcalan’ın savunduğu “demokratik özerklik” programı için yeterli midir? Dördüncüsü: İnanç özgürlüğü. Aleviler’in talepleri ne derecede karşılanacaktır?

Bu talepleri en asgari boyutuyla algılayan ve bu şekilde topluma anlatan AKP medyası, büyük bir heyecan içerisinde. Kürt ulusal hareketinin tabanı ise genel olarak Öcalan’ın kararlarına karşı gelmeyecektir, ama Kürt ulusal taleplerinin tabanda bir hayli ileri olduğu ve AKP’ye hiç güvenilmediği bir gerçek.

Bu arada T.Erdoğan’ın başkanlık rüyasının BDP’nin vereceğe destekle gerçekleşme ihtimali, bunun karşılığında Kürt ulusal hareketinin elde ettiklerinin tabanda yetersiz olarak algılanması, ileride ciddi hoşnutsuzlukların oluşmasına neden olabilir. Üstelik AKP’nin hazırlayacağı anayasada başkanlık sistemi dışında emekçi halka yönelik başka kazıklar olma ihtimali bir hayli güçlü. Zaten, AB normları çerçevesinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi meselesinin özünde neoliberal saldırıları genişletme çabası olarak kapitalistlerin programı olduğunu da unutmamak gerekir. Bunun dışında Öcalan ile yapılan pazarlıklarda Suriye’deki iç savaşın da önemli bir yeri olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Nitekim Öcalan ile görüşme müzakerelerine koşut olarak PYD’ye bağlı birlikler Esad rejimine karşı saldırıya girişmiş ve ÖSO ile Rasulayn (Serakine)’da anlaşmaya varılmıştır. Ama Suriye’de isyancı birliklerin içerisinde giderek en büyük güç haline gelen El Nusra gibi El Kaide unsurlarının ileriki süreçte Kürt bölgelerini ele geçirmeye, Kürt güçlerini ezmeye çalışacağı gün gibi ortadadır.

Bunun dışında devlet PKK güçlerinin hepten tasfiye olması pazarlıklarını yürütmektedir. Asıl arzulanan budur. Ama bütün temel sorunların silahla çözüldüğü ve bu eğilimin daha da güçlendiği Ortadoğu’da PKK’nin silahları bırakıp kendisini tamamen tasfiye etmesi, pek gerçekçi değildir. AKP için de zaten başkanlık sistemine geçiş ve önümüzdeki seçim sürecinde PKK’nin sınır dışına çekilmesi ve istikrarlı bir çatışmasızlık ortamı yeterlidir. PKK’nin tümden kendisini tasfiye edeceğini medyada ballandıra ballandıra anlatmaları kendilerinin bu iddiaya inandıkları anlamına gelmez. Sadece kamuoyu yanlış yönlendirilmektedir.

Sonuç       

Kürt halkı uzun yıllar yürüttüğü bedelli mücadelelerin neticesinde ulusal taleplerini adım adım elde etti. Bu çerçevede devletle pazarlık yürütmeleri ve anlaşmalara varmaları kadar doğal bir şey olamaz. Diğer taraftan Türk ve Kürt bütün emekçilere amansız sınıfsal saldırılar gerçekleştiren AKP iktidarı, Kürt ulusal taleplerinin arkasına saklanarak, silahların susması özlemini kendi emellerini aradan geçirtmek için kullanmaya çalışmaktadır. İşin içinde gelecek için içeride daha çok sömürü ve daha çok baskı, dış politikada daha çok emperyalist saldırganlık bulunmaktadır. Sorun bu ihtimalde belirmektedir.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı