Sosyalizm Kazanacak!
/ Polemik / ‘Arap Devrimleri Komplo mu’ Tartışmasına Bir Katkı – Serkan Üstün (8 Aralık 2012)

‘Arap Devrimleri Komplo mu’ Tartışmasına Bir Katkı – Serkan Üstün (8 Aralık 2012)

on 12 Eylül 2014 - 21:57 Kategori: Polemik

Mısır’da son birkaç haftadır sokaklar kaynamaya devam ediyor. Müslüman Kardeşler’i hedef tahtasına koyan gençlik kuşağı, Mursi’ye de Mübarek’in kaderini yaşatmak için canlarını ortaya koymaktan çekinmiyorlar. Şimdiden sokaklarda bir insan avı başlamış durumda ve 10’a yakın eylemci bu hafta içerisinde sokaklarda can verdi. Ancak bütün bunlar yaşanırken, üstelik emperyalist kapitalist sistemin daha iyi bir alternatifi olmadığı için ayakta tutmak adına desteğini esirgemediği Müslüman Kardeşler’e yönelik kitlesel bir mücadele yürürken hala Arap Baharı sürecinin bütünüyle bir ABD komplosu olarak okunduğunu gözlemliyoruz.

Bir tartışma üzerinden yola çıkarak bu meseleyi kesin bir sonuca bağlamak gerekliliği kendini açıkça gösteriyor. Tartışma hakkında bir şeyler söyleme fikri dün bir yoldaşımızın facebookta paylaştığı bir gönderinin altına yapılan yorumla başladı. Gönderide özetle şöyle deniyordu:

“Ortadoğu halkları çalınan devrimlerini sahipleniyor. Emperyalizmin her şeye muktedir olmadığını nasıl da güzel kanıtlıyorlar.

Bu gelişmeleri enternasyonalistler büyük bir heyecanla izlerken Stalinist cepheden tek ses yok. Haber bile yapılmaya değmeyecek kadar basit görüyorlar meseleyi sanırım.

Arap devrimlerini Amerikan komplosundan başka bir şey olarak göremeyen paranoyak zihniyet şimdi kendi kendiyle çeliştiğini fark ettiği için mi susuyor yoksa gerçekten olan biteni göremeyecek kadar körleştiler mi?”

Bir başka kişi ise Facebook’ta yoldaşımızın gönderisine yönelik şu sorularla eleştirilerini iletti? Soruları ise şöyle:

1.Mısır ve Tunus’ta ayaklanmalardan önceki son 1 yılda kurulan ve ABD tarafından fonlanan “sivil toplum kuruluşu” sayısındaki patlamayı neye bağlıyorsunuz? Wikileaks belgelerinde bu durum açıkça ortaya çıkmıştı.

2.Arap baharı ABD operasyonu değilse, NATO Libya’yı neden bombalamıştır? Şimdi neden Suriye’ye saldırma planları yapmaktadır?

3.Sizce Afrika ve Ortadoğu’daki isyanların “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi”yle bir ilgisi yok mudur?

4.Arap coğrafyasındaki ayaklanmalar o ülkelerin işçi sınıfına dayanan ve kendi iç dinamiklerinden doğan ayaklanmalar mıdır? İşçi sınıfı gerçekten o ülkelerde bu kadar güçlü müdür?

Uzun süredir esasında “Arap Devrimleri Komplu mu?” tartışmasının gereksiz bir zemine oturduğu gözlemini paylaşıyorduk. Libya ve Suriye’de yaşanan süreçle Mısır ve Tunus’ta yaşananlar arasında dağlar kadar fark olduğu kör gözün bile görebileceği kadar net duruyordu. Libya ve Suriye’de kışkırtılan ve aşiret ve mezhep savaşları ve NATO operasyonları emperyalistler açısından Arap emekçilerinin Mağrip coğrafyasında başlayan sınıfsal patlamasını gözden düşürmenin etkili bir aracı olarak kullanıldı. Ancak gördüğümüz kadarıyla Arap isyanları birçokları tarafından hala bir komplo olarak okunmaya maalesef devam ediyor. Özellikle Stalinist gelenekten gelen hareketler kendi karamsarlıklarını ve kitle hareketine yönelik inançsızlıklarını okuyuculularına, tabanlarına ve solun geniş bir kısmına yaymaya devam ediyor. Bunun sonu Arap emekçilerinin ve gençliğin kanları pahasına yürüttükleri mücadeleye ilişkin yürütülen çirkin bir karalama kampanyası olması noktasına kadar gidiyor.

Öncelikle gönderide yapılan tespitin haklılığını söyleyerek söze başlayalım. Mısır ve Tunus’ta yaşanan, halkın siyasal İslam’ı artık doğrudan karşısına aldığı bu olaylar ilginç bir şekilde sol içerisinde devrimci Marksistler dışında kalan kesimin oldukça büyük bir ilgisizliği ile karşılaştı.

Bunun iki nedeni var. Birinci ve en önemli neden, Tunus ve Mısır devrimlerinin çıkışından bu yana gelen güvensizliğin ve komplocu yaklaşımın boşa çıkmış olması. Mısır ve Tunus’ta yaşanan olayların sonucunda iktidara, Amerika ile birlikte çalışabileceğini söyleyen siyasal İslamcı Müslüman Kardeşler  geldi ve de Libya ve Suriye’de Arap devrimleri manipüle edilerek kontra çeteler ABD, NATO eliyle silahlandırıldı, buralar emperyalistlerin açık hedefleri haline geldi. Tüm bunlarla birlikte Stalinist sol her fırsatta bütün bunların emperyalizmin bir oyunu olduğunu dillendirip durdu, yetmedi her şeyin bir aldatmaca olduğu yönünde kitaplar bile basıldı (bkz. Alper Birdal – Arap Baharı Aldatmacası). Ancak Mısır’da kitlelerin Mübarek’e duyduğu öfkenin aynısını Mursi’ye duymaya başlaması ve ibrenin birden Müslüman Kardeşler yönüne dönmesi bu iddiaları boşa çıkardı. Suskunluğun bir nedeni, bu konuda söz söyleyecek yüzlerinin olmamasıdır. Bir diğer neden ise uluslararası olaylara olan ilgisizlik, dünyaya kendi dar, ulusal pencerelerinden bakmalarıdır.

Sorulara geçecek olursak, ilk soruda yöneltilen Mısır’da sivil toplum örgütlerinin fonlanması meselesinde,  ABD’nin dünyanın her yerinde birçok STÖ’yü, cemaati, dini kuruluşu vb. fonladığı zaten bilinen bir gerçek. Bunu sadece ABD değil birçok ülke yapıyor. Örneğin bugün Türkiye’de Almanya tarafından finanse edilen birçok kuruluş mevcut ya da Türkiye dünyanın birçok yerinde kendi okullarını açıyor.  Kaldı ki Mısır’da ABD’nin ne Mübarek’le bir sorunu vardı ne de Mursi ile ilgili bir sorunu var. Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesi emperyalizmin de yardımıyla oldu ancak ABD’nin doğrudan desteğini alan İhvan’ın şu an için kitlelerin gözünde hiçbir değeri kalmadığını söyleyebiliriz. Son mücadeleler komplo teorilerini çürütmeye yetti. Ayrıca sosyal medyadan Mısır’lı gençleri, aktivistleri ve solcuları takip edenler göreceklerdir, orada şuan tam anlamıyla anti-emperyalist bir kuşak sahnededir. İktidarı İsrail konusunda kararlı tutum almamakla eleştiren, İsrail Filistin’e saldırdığında Gazze’ye giden birçok aktivist var. Muhalifler de bu konuda açıkça Filistin’i destekliyor. Bölgede ABD’nin en büyük müttefiki konumunda olan İsrail’i açıkça karşısına almış olan gençlerin ABD desteği ile hareket ettiğini söylemek gerçekten komik olurdu. Ayrıca STÖ’ler istedi diye hiçbir yerde milyonlar kanını dökmez.

İkinci soruya gelirsek, Libya’ya yapılan müdahalenin emperyalist-kapitalist sisteme en büyük katkısı Arap Baharı sürecini manipüle etmek olmuştur. Libya ve Suriye Mısır ve Tunus’tan çok farklıdır ve gerek oradaki hareketlerin nitelikleri gerekse bu ülkelerin etnik yapıları bu ülkeleri farklı boyuta sürükledi. Libya ve Suriye’nin özgün etnik yapıları nedeniyle olay, bir silahlı iç savaşa evrilmeye çok müsaitti (Kaldı ki Libya ve Suriye de birbirinden çok farklı özelliklere sahiptir ve tamamen aynı şekilde değerlendirilmemelidir). Libya’da emperyalistler bu durumdan yararlanarak aşiretleri kendi yanlarına çekti, muhalifleri silahlandırdı ve Kaddafi sonrası Libya için kendilerinin en iyi sonuç alabileceği şekilde hareket etmeye çalıştılar. NATO müdahalesi gerçekleşti ve Kaddafi düştü. Ancak emperyalistler Libya’da da ‘her şeye kadir’ olmayı başaramadılar. Kendilerinin besleyip, büyüttüğü radikal İslamcılar hatırlanacağı gibi İslamiyet’i hedef alan bir film çekildiği için ABD büyükelçisini öldürmüşlerdi.

‘Büyük Ortadoğu Projesi’ meselesine ilişkin olarak da şunları söylemek lazım: Emperyalistler planlar yapabilirler, birçok şeyi kendi çıkarlarına uygun şekilde dizayn etmeye çalışabilirler; ancak onların her şeye muktedir olduğunu söylemek hiç de gerçekçi değil. Örneğin ABD’nin Irak işgali sonrası Saddam Hüseyin devrildi. Şu an Irak hükümetinin başında Nuri El Maliki var ve durum orada açıkça İran lehine dönmüş durumda. Mısır’da da Mübarek’in devrilmesinden emperyalistler kârlı çıkmış gibi görünüyorlardı ancak bugün o da sallantıda, ABD’nin hiç de istemeyeceği bir biçimde sol güçler büyük atılım yapmış durumdalar. Dolayısıyla herşeyin emperyalistlerin kontrolünde olduğunu söylemek mümkün değil.

Arap coğrafyasındaki ayaklanmaların o ülkelerin işçi sınıfına dayanıp dayanmadığı sorusuna ise şöyle yanıt verebiliriz; Tunus ve Mısır’da mücadelenin temel motorları işçi sınıfı, öğrenci gençlik ve işsiz gençlerdir. Ancak Mısır’da muhalif hareketin en güçlü olduğu yer işçi sınıfının da yoğun olarak yaşadığı Nil Havzasıdır. Bir sanayi kenti olan İskenderiye, solun en güçlü olduğu ve Mursi karşıtı mücadelede İhvan yanlılarının neredeyse bittiği yerdir. Mübarek’le mücadelede Mübarek’in devrilmesini sağlayan asıl olay da liman işçilerinin grevi olmuştu. İşçi sınıfının gücü onun nüfusundan değil üretim ilişkileri içindeki durumundan ve onun yeteneğinden gelir. Tarih bunun sayısız örnekleriyle dolu. Üretimin kontrolü her şeye kadirdir.

Toparlayacak olursak Mısır ve Tunus’ta işler tersine döndü ve insanlar ABD yanlısı Müslüman Kardeşler’i doğrudan karşılarına aldı. Tüm bunlar süreci ABD komplosu olarak okuyanların tezlerinin duvara toslamasına neden oldu. Kitlelere ve onların kalkışmalarına yönelik güvensizlik boşa çıkmış durumda. Devrimci Marksistler bu hareketlerin başından beri inanılmaz bir heyecan duymaktaydı.

Gelinen sürecin de bizi haklı çıkardığını söylemek yanlış olmayacaktır.

https://www.facebook.com/groups/bolsevik.org/

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı