Home / Karışık / 12 Eylül AKP ile Sürüyor

12 Eylül AKP ile Sürüyor

12 Eylül, 2014

Türkiye’deki siyaset yazınında (özellikle de sol literatürde) 12 Eylül askeri darbesine iliÅŸkin binlerce yazı bulmak mümkündür. 12 Eylül, bugüne kadar bir çok yanından ele alındı. 12 Eylül’ün toplumsal ve siyasal dönüşüme iliÅŸkin eylem ve rolleri kuÅŸkusuz sol literatür içerisinde en çok ele alınan yanını oluÅŸturuyor. Ayrıca sol hareket ve sınıf mücadelesi baÄŸlamında daha önce Marksist Bakış ve bolsevik.org’un da aralarında bulunduÄŸu yüzlerce yayın bu konuya iliÅŸkin birçok yazı kaleme almıştır. Biz de 12 Eylül darbesinin 34. yıldönümü olması vesilesiyle 12 Eylül’ün getirdiÄŸi neoliberal dönüşümü sınıfsal ve küresel baÄŸlamda ele alıp bugüne olan yansımasını inceleyeceÄŸiz.

12 Eylül’ün yarattığı iktisadi ve piyasacı dönüşüme gelmek için için hızlıca Türkiye’deki iktisadi dönüşümleri hızlıca gözden geçireceÄŸiz. 1960 sonrası Türkiye, sosyal devlet anlayışının yerleÅŸtiÄŸi, KİT’lerin işçi istihdamının önemli bir bölümünü saÄŸladığı ve sosyal ekonomik haklar açısından dünyada yaÅŸanan 1945 sonrası dönüşüme ayak uydurmaya baÅŸladığı bir dönem olarak tarihimizde yerini almıştır. BilindiÄŸi gibi, 1945 sonrası üretim ve yönetim biçimleri, 1929 buhranı ve savaÅŸ koÅŸullarının ardından üreticilerin yani işçilerin yüksek ücret ve sosyal haklar yoluyla tüketime teÅŸvik edilmesi mantığına dayanır.  1973 Petrol krizi de bu sistemin çöküşünün habercilerinden biriydi. Artık yeni bir iktisadi dünyada yeni bir iktisadi dönem açılacaktı. Kapitalizmin doÄŸasında var olan kâr güdüsü, neoliberal dönüşümleri dünyanın her yerinde kendine özgü ve acı öykülerle gerçekleÅŸecekti.  Kapitalizm, aşırı üretim ve yetersiz talep krizini aÅŸmanın yeni bir yolu bulunmuÅŸtu. Emek yükünün kâr üzerindeki etkisinin azaltılması ve kredi ile talep yaratma.

Bu dönem politikalarının en tipik örneÄŸi ve acı öyküleri İngiltere’de Margaret Thatcher döneminde yaÅŸandı. Kamuya ait (baÅŸta madenler olmak üzere) iÅŸletmelerin özelleÅŸtirilmesi, artan iÅŸsizlik ve yoksulluk, sendikasızlaÅŸtırma ve güvencesizleÅŸtirme ile birlikte İngiltere işçi sınıfı dünyadaki işçilerin kaderini paylaÅŸtı. Dönemin simge isimleri kuÅŸkusuz, Thatcher’la birlikte Reagan ve Özal’dı. Muhafazakâr liberalizmin önemli isimlerinden olan olan Özal döneminde yürütülen iktisadi, siyasi toplumsal  dönüşüm, günümüzde AKP eliyle hızlandırılan dönüşümün start noktası sayılacaktır.

12 Eylül’e Giden Yol
12 Eylül 1980 askeri darbesine giden yol daha 3-4 yıl öncesinde döşenmeye baÅŸlamıştı. GeliÅŸen sınıf mücadeleleri ve sol hareketi hem kör bir dövüşün içine sokmak hem de terörize edebilmek adına faÅŸist hareket, MHP ve ülkü ocakları, devlet ve CIA eliyle beslendi, devreye sokuldu. 1 Mayıs 1977 ve MaraÅŸ Katliamı ile baÅŸlayan süreç anti-faÅŸist direniÅŸler ve yoÄŸun toplumsal olaylarla 1980’e kadar geldi. Bu sırada on binlerce işçinin grevlerde olduÄŸu müthiÅŸ bir sınıf hareketliliÄŸi yaÅŸanıyordu. Aynı zamanda sermaye sınıfının yukarıda bahsettiÄŸimiz iktisadi önlemleri almak için bu hareketliliÄŸi bastırması gerekiyordu.

Solun ve sendikal hareketin bir takım hataları nedeniyle darbeye ciddi bir direniÅŸ gösterilememiÅŸti. 12 Eylül yaklaşırken sosyalist kanat, devrimci atılımı ileriye taşıyacak bir siyaset örgütleyemiyor, en iyi durumda antifaÅŸizm alanına kendisini sıkıştırıyordu. FaÅŸist terörden kaynaklı antifaÅŸist direniÅŸ çizgisi kitleselleÅŸme getirse de bu kitlesellik, devrime doÄŸru kanalize edilemedi. Politika alanında çok kısır kalındı, devrimci siyaset üretilemedi, üretimden gelen gücü yıkıcı bir ÅŸekilde kullanacak olan örgütlü proletarya hareketin merkezine geçemedi böyle bir anlayış ortaya konamadı, sol birleÅŸik bir cephe oluÅŸturamadığı gibi  kendi içerisindeki oldukça yıpratıcı mücadelelere girildi. Halk arasında saÄŸ-sol çatışması olarak bilinen kamplaÅŸma aşılamadığından darbenin meÅŸruluk zemini göz göre göre inÅŸa edildi. Darbe, huzur vaadine dönüşmüştü. Sınıfsal mücadelenin anti-faÅŸizm konusundaki önemi kavranamamış ve neticede 1980’e girilirken devrimci harket kapana kısılmıştı. Sonuçta dönemin Devrimci Yol, Halkın KurtuluÅŸu, TKP gibi kitlesel örgütleri, cuntaya karşı ciddi bir direniÅŸ sergileyememiÅŸ ve örgütlerini çözülmüş halde bulmuÅŸlardı. Sosyalist solun tamamen çökmesinin yanı sıra yaÅŸanılan büyük hezimet sosyalist solun kadrolarında ve sempatizanlarda korkunç bir moral yıkıma yol açmıştı. Bu yükün altından kalkmak hiç de kolay olmayacaktı. MeÅŸhur 24 Ocak kararları ancak 12 Eylül ile birlikte uygulamaya konulabilmiÅŸti.

24 Ocak 1980 ve Türkiye’de İktisadi Dönüşüm*

Süleyman Demirel, 1979 yılında BaÅŸbakanlık MüsteÅŸarlığı’na getirdiÄŸi Turgut Özal’a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi vermiÅŸ ve Özal programı sunmuÅŸtu. Kararların ana hatları şöyledir:

Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınacak ve KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılacaktı. Ayrıca kararlar dış ticaret serbestleÅŸtirilmesini ve yabancı sermaye yatırımlarının teÅŸvik edilmesini, kâr transferlerine kolaylık saÄŸlanmasını içeriyordu. Yine bu kararlardan sonra ithalat kademeli olarak liberalize edilmiÅŸ, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaÅŸan teÅŸvik sistemi ile teÅŸvik edilmiÅŸtir.

Sınıf hareketinin direncinin kırılması ile birlikte 12 Eylül darbesinden sonra ekonomik durgunluÄŸu aÅŸmak ve kar maksimizasyonunu yeniden artırmak amacıyla sermayedarlar hızla harekete geçti. Bunun üzerine Türkiye’de yabancı sermayeye kapılar açıldı ve ihracata dayalı büyüme baÅŸladı. Burada esas olarak devletin fiyat mekanizmasına müdahale etmemesi öngörülüyordu. Bu da serbest piyasanın, yani vahÅŸi kapitalizmin tam egemenliÄŸi demekti.  O dönemde IMF, Dünya Bankası, OECD gibi kuruluÅŸlar 24 Ocak kararları uygulanmadan Türkiye’ye herhangi bir yardım yapmadı. Özal, 8 Ocak 1980 günü projesini dönemin Genel Kurmay bakanlığına sundu ve bu konuda onların taktirini kazandı. 24 Ocak kararlarının yürürlüğe konulmasının ve 12 Eylül darbesinin ardından uluslararası finans kuruluÅŸları ile çeÅŸitli anlaÅŸmalara varıldı.

12 Eylül 1980 askeri darbesi yoÄŸun bir otoriter baskı ile toplumsal hareketleri, solu ve işçi sınıfını sindirmiÅŸ ve 1982 Anayasasını hazırlayıp,  iktidarı Turgut Özal baÅŸkanlığında Anavatan Partisine devretmiÅŸti. Bundan sonra IMF ile yapılan anlaÅŸmalarda IMF’nin ÅŸartlarını, ekonomide kamu ağırlığının azaltılması oluÅŸturdu. Kamu harcamalarının azaltılması ve bütçe açığının küçültülmesi, tarım, hayvancılık ve diÄŸer sübvansiyonların asgariye indirilmesi, esnek kur, günlük döviz kuru uygulamasına  geçilmesi, 1980-1983 yılları arasında yapılan stand by anlaÅŸmaları ile hayata geçirilen iktisadi politikaların ana hatlarını oluÅŸturdu.

12 Eylül’ün ÇocuÄŸu AKP

24 Ocak 1980 kararları 12 Eylül diktatörlüğünün güvencesi ile hayata geçirilirken ABD, Avrupa devletleri ile ve Türkiye büyük sermayesinin hedefleri; özelleÅŸtirmeler, güvencesiz-örgütsüz çalışma ve işçilerin düşük ücretlendirilmesi politikası günümüze kadar kararlılıkla uygulandı. Devam eden yıllarda, siyasi mecrada süren koalisyonlar ve siyasi krizler dönemi, ekonomideki yüksek enflasyon ve krizler sonucunda Kemal DerviÅŸ transferi ve ardından AKP’nin iktidara gelmesi ile Türkiye 12 yıllık AKP yönetimine adımını attı.

AKP’nin iktidarı boyunca uyguladığı dönüşümleri incelediÄŸimiz zaman, aslında 12 Eylül askeri darbesi ve ardından gelen yıllar boyunca küresel ve ulusal sermaye aktörlerinin Türkiye için uygun gördüğü politikaların hızlı bir ÅŸekilde hayata geçirildiÄŸini görürüz. Ancak AKP’ye baktığımız zaman basit bir uygulayıcı ya da maÅŸadan çok ideolojik bir aygıt görürüz. KuÅŸkusuz bu ideolojik aygıt da uluslararası bir tarihsel sürecin ürünü. Siyasal İslam, OrtadoÄŸu’da yıllarca emperyalist güçler tarafından finanse edildi ve bir siyasal aktör olarak oyun sahasına sürüldü. Bu noktada Türkiye gündemini yıllarca meÅŸgul eden İmam Hatip Liseleri (İHL) konuyu anlamak bakımından iyi bir örnek. 1980’den sonra İHL öğrencilerinin önü açıldı ve okul sayısı artırılarak yoÄŸun öğrenci alımına baÅŸlandı. 28 Åžubat sürecinde İHL’lerin tekrar önü kesildi ve AKP döneminde üniversiteye giriÅŸleri ile ilgili katsayı uygulaması kalktı. Son olarak 4+4+4 yasası ile hayata geçirilen uygulamaya göre Genel Liseler (Düz Lise) ortadan kaldırıldı. Yani herhangi bir Anadolu Lisesini kazanamayan öğrenci, doÄŸrudan meslek liselerine (büyük çoÄŸunlukla İHL) yönlendiriliyor. Bu yıl İHL’lere bir kısmı Alevi, Ermeni, Yahudi olan 40bin öğrenci yerleÅŸtirildi. Bu tabloya bakıldığında, 12 Eylül’ün hedeflediÄŸi ve AKP’nin hayata eÄŸitimde yaÅŸanan  büyük dönüşüm rahatça görülebilir.

Muhafazakar dönüşüm kuÅŸkusuz yalnızca eÄŸitim alanında sınırlı kalmadı. 12 Eylül rejiminin zorunlu din dersleri, Alevi köylerine zorla cami yaptırılması vb.  muhafazakarlaÅŸtırma politikalarında AKP eliyle adeta tekrar büyük bir canlanma yaÅŸandı. 1980 sonrası dönemde tüm dünyada doÄŸuÅŸları itibari ile iki zıt ideoloji olan muhafazakarlık ve liberalizm iç içe geçti. Bunun nedeni, örgütsüzleÅŸtirilen ve güvencesizleÅŸtirilen halk kesimlerinin itaat altına alınma çabasıydı. Bu etki kuÅŸkusuz Türkiye’de kendisini hem azgın işçi sınıfı düşmanlığında hem de muhafazakar toplumsal dönüşüm anlamında 12 Eylül sonrası dönemin hızlandırılmış politikaları ile AKP’de vücut buldu. Tüm bunların sonucunda bugün vahÅŸi kapitalist, otoriter ve muhafazakar bir rejimle karşı karşıyayız. Yani AKP 12 Eylül’ün bir çocuÄŸudur. Dolayısıyla 12 Eylül’le hesaplaÅŸmanın yolu tüm bu iktisadi ve toplumsal dönüşümlere kavga ilan etmekten geçiyor.

*24 Ocak alt baÅŸlığı yazılırken milliyet.com.tr’nin 13.05.2013 tarihli IMF DESTEKLİ 24 OCAK TÜRKİYE’Yİ ‘DÖNÜŞTÜRDÜ’ haberinden yararlanıldı.

Etiketlendi: